Not: Yazıyı yazarken bazı ifadelerde Türk Edebiyatı 1. Çalışma kısmında kaynaklar kısmında bahsettiğim eseri de kullandım.
Önsöz:
Türk Edebiyatı’nda 3 önemli evre vardır:
- Erken Dönem Türk Edebiyatı → Kavim destanları, mitik söylenler,
- Klasik Dönem Türk Edebiyatı → Ortak İslami kültür çereçevesinde gelişim göstermiştir.
- Yeni Türk Edebiyatı → 1839 (Tanzimat)’da başlar ve batılılaşma süreci üzerine kuruludur. Dolayısıyla yaklaşık olarak 150 yıllık bir zaman dilimini kapsar.
1.1. Tanzimat Edebiyatının Arka-Plan Kültürü
1.1.1. Dünyadaki Aydınlanma Süreci ve 19. Yüzyıl
“Aklını kullanarak, gücünü göster”
Kant
19. yüzyıl parçalanmalar, paylaşımlar ve yeni oluşumlar çağıdır. Batının aydınlanma süreci boyunca birçok yeni kavram ortaya çıkarken birçok da eski devlet yok olmuştur. Bu uzun yolculuğa biraz da derine inmek adına Ortaçağ’ın son zamanlarından başlamak gerekir. 1440’lı yıllardan itibaren Roma ve Floransa Akdemileri’nde toplanan aydınlar, sanatkarlar ve düşünürler; daha rasyonel daha mantığa ve akla hitap eden bir dünya görüşü yaratmak için Antik Çağ bilginlerinin eserlerini Latince’ye çevirmiş ve bu eserler bağlamında yorumbilimsel tartışmalar, konuşmalar ve manifestolar ortaya koymuşlardır.
1456 yılında Gutenberg matbaa aracılığıyla ilk kitabı basar; 1519’da ise Martin Luther, İncili’i Almanca’ya çevirerek Roma Kilisesi’ne karşı adeta bir ayaklanma başlatır. Matbaanın bilgiyi çoğaltabilme gücü doğrultusunda düşünecek olursak eğer; büyük bir aydınlanma hamlesine neden olacağını söyleyebiliriz. Özellikle çıktığı yıllarda giderek kullanımının artması aydınlar için bir dayanak haline gelecektir. Dönemin kaynakları, 1500 yılı itibariyle 60’ın üzerinde Alman şehrinde matbaanın kullanıldığını söyler. Ayrıca 15. yüzyılda Avrupa’da 1700 matbaa kurulduğu br 15-20 milyon civarı kitabın basıldığı sanılmaktadır.
Batı’nın Rönesans ile edindiği bu hızlı düşünsel birikim, 17. yüzyılda İngiltere’de başlayıp 18. yüzyılda Fransa ve Almanya’da gelişecek olan devrimci ve aydınlanmacı hareketleri doğuracaktır. Bu dönemin en büyük temsilcileri Francis Bacon, Thomas Hobbes, Voltaire ve Montesquieu gibi düşünürler de insanları peşin yargılar ve dogmalar yerine aklın aydınlığına davet etmişlerdir.
Aklın büyük bir değer olarak öne çıkarılması ve pozitif bilimlerle işlenmesi, Avrupa’da 1750 yılı itibariyle başlayan ve hızlı bir biçimde dünyanın gidişatını değiştiren Sanayi Devrimi’ni doğurur. Ayrıca dönemin beraberinde getirdiği rasyonel değere sahip kavramlar da kendilerine dünyada hızla yayılan pozitivizm çerçevesinde bir yayılış alanı bulmuştur.
Keza 1789 yılında Fransız Devrimi’nin beraberinde getirdiği ulus ve çoğulcu katılım söylemi de çok uluslu devletlerin korkulu rüyası haline gelecek devrimler için bir ön ayak oluşturmuştur. (Osmanlı’da) Şark Meselesi fikrini engellese de uluslar devleti haline gelmiş Osmanlı’yı parçalayacak sürecin de keza başlamasını sağlamıştır.
Osmanlı’nın diğer ülkelere tanıdığı kapitüslayon hakları da bir ticari anlaşmadan ziyade 19. yüzyılda İmparatorluğu siyasi vesayet altına sokabilecek bir tehdide dönüşmüştü. Nitekim bu yıllarda (19. yüzyıl süresince) Osmanlı-Rus savaşlarının ardı arkası kesilmeyecek ve bu durum 1917 Ekim Devrimine kadar devam edecekti.
1.1.2 Osmanlı’nın Genel Durumu ve Batı
1299 yılında küçük bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlı Devleti geleneksel değer ve kurumların özüne zarar vermeden ayrıca her türlü istifadeye de açık bir şekilde devamlığını sürdürüyordu. Ayrıca Osmanlı’nın idari ve siyasi birikimlere önem vermesi ona üç kıtada adil ve hakim bir devlet yapısı kurarak İmparatorluk düzeyine ulaşma imtiyazı kazandıracaktı.
16. yüzyılın sonlarına kadar birçok yönüyle Avrupa’dan üstün bir yönetim ve kurumlar düzeneğine sahip olan Osmanlı Devleti, Batı’daki değişim ve gelişimleri de ziyadesiyle takip etmekteydi. Fatih Sultan Mehmed’in İtalyan ressam Gentile Bellini’yi İstanbul’a davet ederek portresini yaptırması, Venedikten bronz döküm ve kılıç kını ustalarının getirtilmesi onu takip eden sultanların da aynı şekilde çeşitli batı ülkelerinden top döküm ustaları, topçu subaylar ve mühendisleri ülkeye getirerek onlardan yararlanmaları, Osmanlı’Nın kısmi de olsa Batı’ya açık yönlerinin olduğunu vurgular.
1.1.2 (Osmanlı) Bozgunların Şok Dalgaları
Osmanlı’ya büyük bir tesiri olan ve ona değişen dünyanın ilk çarpışı Viyana Bozgunu(1683)’dur. Sonrasında ise bu şok dalgaları 2. Viyana Kuşatması ve 1699 yılında Mukaddes İttifak’a karşı imzaladığı Karlofça Anlaşması ile devam eder. Yine bu olayın devamını ekonomiden devam ettirecek olursak: Daha önce Kanuni zamanında batıya tanınan bazı imtiyazlar(kapitülasyonlar) sonrasında Osmanlı’yı ticari bakımdan çökertmeye zemin hazırlamıştır: Batı ülkeleri Osmanlı pazarını ele geçirmiş, fabrikalaşma sonucunda küçük dükkanlarını kapatmak zorunda kalan birçok kişi de işsiz kalmıştır.
Diğer bir şok dalgası ise; donanımsız, disiplinsiz yeniçeri ordusunun Avrupa’nın askeri birliklerine karşı yenilgileri çerçevesinde oluşur. Yeniçerilerin bu disiplinsiz davranışları ile ilgili Tahsin Ünal şu bilgileri bize aktarır; “Yeniçerilerin defterdeki kayıtları, hakiki mevcutlarına nazaran pek fazla idi. Maaş, defterdeki kayda göre çıkardı. (…) Maaş senetleri, piyasada alınıp satılan tahviller gibi kıymetli bir ticaret emtiası olmuştu. Ricalden, ulemadan, halktan bazıları yeniçeri maaş senetlerini alıp satarak varidat temin ederlerdi.”
Bu ocak 3 Selim’i Kabakçı İsyanı ile yok ettiği gibi, o zamana dek yapılmış birçok yeniliği de ortadan kaldırmıştı. Ancak sonrasında 2. Mahmut bu kurumu tamamen ortadan kaldırarak onun yerine (1826 yılında) Asakiri-i Mansure-i Muhammediyye adıyla yeni bir ordu kurmuştur. Zira kurulan bu yeni ordu 1789 devriminden sonra gelieşen iki farklı kutuptaki düşünceyi birleştiren Auguste Comte’un “düzen”(ordre)’ini sağlayan güvence olacak ve “ilerleme”(progres) bu düzenden sonra gelecekti.